entry'ler (29)

herkesin sevmeyip sizin sevdiğiniz şeyler

Bir ortamda anormal kabul edilip sevilmeyen insanları severim. Çünkü deli deliyi çeker.

sünni bir ailede büyümenin insana kazandırdıkları

Nasıl bir insan olmaman gerektiğini öğretiyorlar. Mesela alevilerden nefret etmem için türlü hikayeler anlatmışlardı, ben böyle bir insan olmamam gerektiğini öğrenmiştim. Ne diyorlarsa tam tersini yapın, mükemmel biri olursunuz.

parosmi

Son zamanlarda bazı insanlar nöral terapiden fayda görmeye başladılar. Hala parosmi hastaları varsa nöral terapiyi araştırabilirler.

doğukan uludağ

Oğuz atay korkuyu beklerken kitabını tiyatroya uyarlayan ve mükemmel bir performans sergileyen tiyatro sanatçısı.
Oyuna gitmeden önce doğukan uludağ'ın oyunculuğu hakkında yazılanlara baktığımda, sergilediği performansı beğenmeyen yorumlar görünce kafamda bir sürü acaba ile oyuna gittim. Beklentim oldukça düşük olduğu için de oldukça rahattım ancak oyun başladığında anksiyetem tavan yaptı. Bir ara oyundan çıkmayı dahi düşündüm, bayılacak gibiydim. Ben orda korkudan kaygıya, kaygıdan üzüntüye savrulurken arkadaki bir grup kız arkadaş 'abi ne saçma ya çok komik' diyerek kıkır kıkır gülüyorlardı. Yani eğer sizin ruhunuz temizse, bilinçaltınız dometos dağ esintisiyle silinmişçesine ferahsa oyunu beğenmeyebilirsiniz. doğukan'ın sergilediği oyunculuktan o kadar etkilendim ki bence olağanüstü bir performanstı. Sahnede "Sevgisizlik bütün yeteneklerimi köreltti" derken hissettiğim boğazımı sıkıyorlarmış hissini onda da gördüm. Allah yolunu açık etsin, genç ve başarılı bir oyuncu.

çocukken okunan travmatik kitaplar

Çok kitap okuyorum diye bizimkiler komşudan kitap istemişlerdi. Komşunun oğlu da bir poşet Ahmet Altan kitabı vermişti. Ahmet Altan yani bilmem anlatabildim mi? O nasıl kadın tasvirleri o nasıl seks temalı hikayeler kardeşim, ben daha 12 yaşındayım ya?
Ama en travmatiği (bkz: yatmadan önce yüz fırça darbesi) idi. Sürekli şok geçirerek okuduğum ve sonrasında korkudan aklımı yitirdiğim bir eser asns.

sagopa kajmer

2001'de bizim eve bilgisayar alınmıştı. Bir yıl sonra yanlışlıkla bir müzik dosyası indirmiştim. 'bu ne?' diye bakarken indirilen parçanın Silahsız Kuvvet olduğunu gördüm. Ceza, Sahtiyan ve Sagopa Kajmer yazıyordu. (Bkz: https://youtu.be/V3lmf_KIAOU)
Tabi o zamanlar internete bağlanırken kasadan inanılmaz kötü bir ses geliyordu, internete erişim bu kadar kolay değildi ve ben bu dosyayı indirdiğim için ekstra ücret gelmişti. Zamanla sagopa kajmer hayranı oldum ancak çevremdeki kimse onu tanımıyordu.
ilk hotmail hesaplarım bile kajmeranzeynep, sago34, cumlemuhendisi vs. böyle adlardan oluşuyordu. 2003 yılında beni msn'den biri eklemişti. Sagopa Kajmer'in yakın arkadaşı olduğunu söylemişti ve bana sürekli onun sahne performanslarından kesitler atıyordu. Görüntü kalitesi sıfır, tost makinesi ile çekilmiş videolar ama zamanına göre oldukça kıymetli videolardı hepsi.

Liseye gelene kadar sago'yu tanıyan arkadaşım olmadı ama lisedeyken sınıfın en yaramaz erkeklerden üç kişi sago'yu tanıyor çıkmıştı. Yıl 2007 olması lazım, Okuldan kaçıp birlikte internet kafeye giderdik. Ben kulağımda kulaklık elimde kağıt kalem sago'nun şarkı sözlerini yazmaya çalışırdım. Bunlar da mirc ile karı kız avlamaya çalışırlardı. Bunlardan ayrı internet kafeye de gidemezdim çünkü rahat edemezdim. Bunlar karı kız keserken bir yandan da benim asayişimi sağlıyorlardı.
şarkı sözlerini yazdıktan sonra hepimize tek tek temize geçerdim, sonra herkes o şarkıyı ezberler, hep birlikte söylerdik. ilk ezberlediğimiz şarkı (bkz: didaktik kitaplar) şarkısıydı.
2100 nokia telefoncuğuma bu şarkıyı polifonik olarak kaydetmek için üç ay uğraştığımı bilirim, başaramamıştım. Güzel günlerdi. Herkesin hayatında delisi olduğu bir sanatçı varsa benim delisi olduğum kişi de sagopa kajmer'dir.

uyumayıp sahuru beklemek

Bir zamanlar gençtik ve o bir zamanları köpek gibi özlüyoruz hepimiz. iki saatlik uyku bile bize yeterdi. Msn messenger'da sahura kadar goy goy yapardık. Hatta en kafa arkadaşlarla ortak konuşma başlatırdık ve muhabbetin dibine vururken bir yandan da sahur masasının hazırlanmasını beklerdik. O saatte kadar uyumadığımız için dünyanın lafını işitirdik ama olsundu. Güzeldi her şey. Ben köpek gibi o günleri arıyorum hala. Şimdi tek başıma sahura kalkıyorum. Sahura kalkıyorum çünkü eski performansımı yitirdim. Sahura kadar bekleyemiyorum. Uyuyorum. Hatta sahura kadar oturan gençlerin enerjisini anlamlandıramayan orta yaşlılara evriliyorum. Tatsız tuzsuz, sessiz sedasız sahurlar... Ses olsun diye sahurda youtube'dan açılan kısacık videolarla neşelendirmeye çalıştığım sahur masam... Gerçekler bazen beni deli ediyor her şeyi parçalayasım geliyor.

ancak aptalların inanacağı bir yalan söyle

Senden önce kimseye karşı böyle hisler beslememiştim.

yazarların kızları olursa koyacakları isimler

Zeynep çağla.

biontech aşısı

Aşı karşıtı değilim ancak iki günde gelip geçen basit etkilere bakıp "al işte yan etkisi bu kadarmış" demek o kadar saçma ki. Ben birkaç kez kovid geçirdim hatta hepsini çok hafif geçirdim ancak o süreçte birkaç gün tat koku problemi yaşadım o da bir iki gün ancak aylar sonra parosmi oldum ve 7 aydır iyileşemedim. Eeg sonucumda epilepsi başlangıcı tespit edildiği için atak geçirmeden müdahalede bulunuldu da en azından şu an epilepsi derdim yok. Bu da kovid geçirdikten 7 ay sonra ortaya çıkan bir hadise. Doktorlar da anca kendilerine sorulan "aşı dna'mızı bozar mı?" Sorusuna cevap veriyorlar ancak ben soruma yanıt alamıyorum. Biontech aşısında da herkeste olmasa da iki gün süren parosmi görülebiliyor. Ancak iki günden sonra eski haline dönüyorsun. Bakın biz kovidken de böyleydik. iki güne biz de iyileştik ama aramızda 9 ay sonra parosmi olanlar var ve bu insanlar iyileşemiyorlar. Tedavisi yok. Bu aşının buna yol açıp açmayacağına dair bir bilgi de yok. Aradan 1 yıl geçtikten sonra kim parosmi kim değil göreceğiz. Umarım hiçbiriniz parosmi olmazsınız.

sözlüğün en leş yazarı

"Allahsiz kitapsiz" bir şey tam nick veremedim "cahil kadin" olarak aktarmaya çalıştım umarım anlaşılmıştır. Eskilerin gözü yaşlı, yeniler "ne diyor lan bu?" diyor.

evlilik sürecindeki en anlamsız gelenek

Hepsi birbirinden gereksiz ve sırf instagramda paylaşmak için yapılan saçma salak adetler ve biz bu adetleri yavaş yavaş bitiririz diye düşünürken bugün yeni bir adet daha öğrendim. gelin evden çıkarken bando takımı çağrılıyormuş. Sen evden çıkacaksın diye 15 dk bando ekibi bando çalarak senden 1000 tl para alıyorlar. Gerçekten buna gerek var mı ya?

sevgilisi olmayanlar ne yapıyor

Valla sabah 07.30'a alarm kurup Sedat Peker izliyoruz.

toplu taşımada sinir bozan tipler

Metro tıklım tıklım, herkes 'bu koltuğu boş bırakın' yazan koltuğa da oturmuş. Tabi oturacak, burası istanbul! Trafiğe çözüm bulunmamış, koronavirüse karşı ciddi bir önlem alınmamış. Sırf tedbir aldık deyip pası vatandaşa atmak için "bu koltuğu boş bırakın" yazmışlar.

Ne ayakta duracak bir yer var ne de oturulacak boş bir yer. Sonra metroya biri biniyor o arada tesadüfen 'bu koltuğu boş bırakın' yazan koltukta oturan şahıs o durakta iniyor ve onun yerine başka biri oturuyor. Diğer koltukta oturan adam da bu yolcuya "kardeşim bu koltuğu boş bırakacaksın, sizin gibiler yüzünden vaka sayısı düşmüyor" diye atarlanıyor ya hah işte o adamın duyarlılığını siksinler.

evdeki en gereksiz eşyalar

Vitrin ve içindeki zibilyon tane gereksiz bardak, orta yerde duran ve ortamın huzurunu bozan o büyük dikdörtgen siyah sehpa, mutfak tezgahının yarısını kaplayan kahve makinesi, masanın üstünde duran zibilyon adet süs eşyası, kırılması an meselesi olan büyük vazolar, kapının girişinde ya da mutfak kapısına asılan makrome ipinden yapılan o lanet perde.

tek başına içmek

Olması gereken budur gerisi hava civadır. Diğer türlü ortamda ağzından ne çıkacağı, ne anlatacağın belli değil, güvende değilsin. Üstüne bir tutam da anksiyete gezdirirsen içmek fiili içmekten çıkıp zulme dönüşüyor.

yemeği yer sofrasında yemek

2000'e kadar hep yerde yemek yerdik. Sonra şu seyyar mucizevi mermerli masalardan alındı da dizlerimiz rahatladı.

Yemeği yer sofrasında yerken biri bağdaş kuruyor ve tüm oturma düzeninin içine ediyor. Geride kalanlar sırf o piçin konforu bozulmasın diye iki dizinin üstünde helak oluyor. Uyuşan dizlerin hesabını soracağız.

eskiden zevk veren zamanla sıkılan şeyler

Evde tek kalıp tüm ışıkları kapatarak battaniyeye sarılıp film izlemek. Ev sessiz, meydan sana kalmış. Çıt yok vs vs.

Yalnız yaşayınca tabi bunlar bir yerden sonra zevk vermeyi bırak acı vermeye başlıyor. Eve biri gelse de iki lafın belini kırsak diyorsun. Eskiden güzeldi yani bundan bi' 10 yıl önce. 10 yıl önceki " ev bana kalsa, keşke tek kalsam ya keşke bir yerlere gitseler de ben evde tek kalsam" diye kafa siken kendime 10 yıl sonra "al o evi sok bir yerine, ev sana kaldı" diyorum.

30 yaşından sonra aşk meşk işlerinin bitmesi

30 yaşından sonra her şey bitiyor. Bizim jenarasyonda öyle en azından. Evlenmek istemiyorsun. Hayatına biri girsin istemiyorsun. Sadece böyle uyumak, işe gitmek ve eve gelmek arasında geçen bir hayata sahip oluyorsun. Geleceğini göremiyorsun geçmişin de taaa. işte bu yaştan sonra kadınsan şayet çocuk doğurmak için biyolojik yaşın geçeceği için biraz stres etmeye başlıyorsun. Bazıları yaşım geçiyor diye hemen biriyle evleniyor. Bazıları da benim gibi 'yaşım geçiyor abi yaşım geçiyor o zaman ben biraz içeyim sonra uyuyayım' diyor. Günler böyle geçiyor. 30 yaşın üzüntüsü var. Geçmişe baktığında geçmiş daha çok geçirmiş gibi. Gelecekte de tünelin sonu görünmüyor.

uludağ sözlük

Uludağ Sözlük'e ilk üye olduğumda 16 yaşındaydım, dördüncü nesildim. Uludağ'dan önce Ekşi Sözlük'te üyeliğim vardı. O yaştaki bir çocuğun o zamanlar için çok da popüler olmayan bu tarz sözlüklere merak sebebi neydi, ben de bilemiyorum. Ekşi'deki yaş grubuna uygun bir yaş aralığında olmadığım ve açtığım konular da lise düzeyinde kaldığı için o kadar dışlanmıştım ki uludağ sözlük'ün kurulması beni çok mutlu etmişti.

Şu an 30 yaşında ve on ikinci nesil biri olarak demem o ki, bugünün normali sizlersiniz bunu biliyorum ve kendi kendime 'ulan benim burda ne işim var?' demekten de kendimi alamıyorum.

Ben uludağ Sözlük'e hep dışardan bakan biri oldum, zirveye bir kez katıldım, orda da ufak bi' tatsızlık yaşayınca bir daha hep arka planda olmayı tercih ettim. Arka planda olmak, insanlara biraz daha senin hakkında atıp tutma rahatlığı veriyor, bunun farkındayım ama buna rağmen arka planda kalmak o zamanlar için benim doğrumdu, pişman değilim. 2015 yılında burada (bkz: dede korkutma sal cocuklari) nicke sahip yazarla tanıştım. Tek çocuk biri olarak demeliyim ki öz kardeşim olsa onu anca bu kadar kendime yakın görebilirdim. insanlardan bu kadar korkan, kendi hayatını hep birkaç cümleyle geçiştirmeyi tercih eden biri olarak ona içimi döktüm diyebilirim. Kendi hayatım için onu çok büyük bir kazanım olarak gördüm hep. Uludağ sözlük'ün bana kattığı en büyük değer o oldu, bana kardeş oldu.

30 yaşında biri için şu an sözlük'ün aşırı sıkıcı gelmesi normal arada nesil farklılığı var. Sol frame için kafa yormaya gerek yok orası her zaman bok gibiydi. Siz eğlenmeye bakın.